YENİ HÜKÜMET PROGRAMINDA SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET

  1. Hükümet Programında da kamu hizmetlerinde ve çalışma yaşamında, küreselleşen sermayenin ihtiyaçlarına uygun köklü değişiklikler öngörülmektedir. Sermayenin çıkarlarını baz alan kuralları hakim kılan, kazanılmış hakların geri alınmasına, sendikasızlaştırmaya ve toplu pazarlık düzeninin işlevsizleştirilmesine dayanan bu süreç, emekçiler ve sendikalar açısından fiili mücadelenin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Hükümetin güvencesiz ve esnek çalıştırma biçimlerinin yaygınlaştırılması ve kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması konusunda ısrarı bu programa da yansımıştır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemin iki temel mücadele hattının yerel ayaklarının iyi örgütlenerek farklı kamu hizmeti alanlarında devam eden mücadelelerin ortaklaştırılmasına büyük ihtiyaç bulunmaktadır. AKP döneminde kamu hukuku yapısal bir değişime uğradığından mücadelenin fiili müdahalelerle örgütlenmekten başka şansı bulunmamaktadır.

Genel Sağlık Sigortası: Prim ödemeyene sağlık hizmeti yok!

Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde yoksulların sağlık hizmetlerine erişimi genel sağlık sigortası (GSS) ile ihtiyaç tespitine bağlandı. Yani vatandaşlık statüsünde eşitlik gerçekleşmiyor. Önümüzdeki günlerde, gelir testlerinin daha zorlayıcı biçimde yapılması söz konusu olacak. SGK kapsamındaki vatandaşlar ise her şey için katkı payı ödemeye ve özel sigortacılık sisteminden teminat paketinin dışında kalan sağlık hizmetleri için sağlık sigortası satın almak zorunda kalmaya devam edecek.

Bilindiği gibi özellikle yeni mezun olup işsiz durumda bulunanların GSS primlerini kendilerinin yatırmaları gerekiyordu. Gelir testleri nedeniyle bu durumdaki kişilerin büyük çoğunluğu büyük miktarda borçlu görünüyor ve bu nedenle sağlık kurumlarına erişimleri mümkün olmuyordu. Bu borcun ödenmesinin maddi imkanı zaten bulunmuyordu. 64. Hükümet programında konuyla ilgili düzenleme şu şekilde yer almaktadır: “Lise veya üniversite mezunu gençlerimizin Genel Sağlık Sigortası (GSS) giderlerinin iki yıl süreyle gelir testi yapmaksızın ve prim alınmaksızın devlet tarafından karşılanmasını sağlayacağız. Böylece gençlerimize ücretsiz sağlık hizmeti sunmuş olacağız. Ayrıca, gençlerimizin genel sigorta borçlarını sıfırlayacağız” (64. Hükümet Programı s.56).

İşsizlik durumunun iki yıldan daha fazla sürmesi durumunda yeni mezun olan öğrencilerin sağlık hakkı yine gasp edilmektedir. Ayrıca yeni mezun olan gençler için bir düzenleme yapılmış olmasına karşın, yoksulluk nedeniyle prim borcunu yatıramayan diğer kesimler için onarıcı bir düzenleme maalesef bulunmamaktadır. Programda “Prim yapılandırmalarını ekonomik kriz ve doğal afet gibi istisnai haller dışında uygulamayacağız” (64. Hükümet Programı s.67) denilerek prim borcu bulunan yoksul ve işsizlerin sağlık hakkının tanınmayacağı net biçimde ifade edilmiştir.

Asgari Ücret Yine Açlık Sınırının Altında Kalacak!

1 Kasım seçimlerinde AKP’nin öne çıkan ekonomik vaadi, asgari ücretin 1300 TL’ye yükseltilmesiydi. İşçi ya da kamu emekçisi tüm emekçilerin bordrolarının temel göstergeleri asgari ücrete ilişkin kriterler üzerinden belirlenir. Bu nedenle asgari ücretin düzeyi hepimizi ilgilendiren bir meseledir. AKP bugüne kadar ekonomik büyüme oranlarını asgari ücrete yansıtmamış, asgari ücret alanları hayat pahalılığı karşısında savunmasız bırakmıştır. Asgari ücret pazarlıklarını simit-çay hesabı üzerinden yürütmenin kendisi başlı başına utanç vericidir.

  1. Hükümet programında asgari ücretin 1300 TL olması yönünde Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na teklif sunulacağı belirtilmektedir. Öte yandan asgari ücretin vergi dışı bırakılmaması sonucu, vergi dilimi nedeniyle ekimden başlayarak ortaya çıkacak yüzde 5’lik kayıp konusunda ise bir söz söylenmemiştir. Ülke ekonomisini büyüten işçilerdir ve bu büyümeden doğan hakları verilmek zorundadır. Bu nedenle asgari ücret en az 1900 TL olmalıdır. Ancak asgari ücretin 1300 TL’ye yükseltileceğinin bile bir garantisi bulunmamaktadır. Yapılacak olan artışın vergilerle geri alınması hesaplanmaktadır. Bunların yanı sıra sektöre göre farklılaşan asgari ücret uygulaması da gündeme getirilmek istenmektedir.

Esnek İstihdam Yaygınlaşıyor!

  1. Hükümet programında çalışma hayatıyla ilgili en belirgin vurgu, esnekliğin arttırılması yani çalışan kesimlerin elindeki hakların budanması olarak göze çarpmaktadır. “İşgücü piyasalarına esneklik sağlayan çalışma biçimlerini iş ve sosyal güvenlik mevzuatına ekleyeceğiz” (64. Hükümet Programı s.87).

    Esneklik;
    -çalışanların farklı işlerde herhangi bir kısıtlama olmadan çalışması,
    -çalışan sayısının istendiği gibi değiştirilebilmesi,
    -işe alma ve işten çıkarmada işverene serbestlik tanınması,
    -üretim koşullarına göre çalışma sürelerinin istenilen şekilde ayarlanabilmesi,
    -işçilerin kolaylıkla işten çıkarılabilmesi,
    -ücretlerin büyük bir bölümünün kişisel ve/veya işletme performansına bağlı olarak değişmesidir.

Esnek çalışma, 2003 yılı Mayıs’ında yasalaşan 4857 sayılı İş Kanunu’nda çeşitli yönleriyle yaşama geçirilmiştir. Ancak, hükümet ve sermaye örgütleri esnek çalışmanın tüm biçimlerinin yasalaştırılması ve uygulanmasını talep etmektedir. Taşeron şirketlerden ihale yoluyla işçi kiralamaktan özel istihdam bürolarından işçi kiralama uygulamalarına dek çeşitli araçlarla güvencesizlik derinleştirilmektedir. Bu güvencesiz çalıştırma biçimlerinin özellikle gençler ve kadınlara yaygınlaştırılması planlanmaktadır. Bugüne kadar torba yasalar ve fiili uygulamalarla emekçileri güvencesizleştirme yönünde yıkıcı adımlar atılmıştır. Bu adımların çoğu yürüttüğümüz hukuksal ve fiili mücadele ile geri çekilmiştir. Şimdi bu güvencesizleştirme uygulamaları yasal düzenlemelerle kalıcılaştırılmak ve yaygınlaştırılmak istenmektedir.

Sağlıkta güvencesiz/esnek çalıştırma sözleşmeli 4-b, 4-c, 4924,   vekil ebe-hemşirelik, gibi farklı statülerle yaygınlaşırken güvencesiz çalışmanın en yıkıcı sonuçları taşeron şirket işçiliğiyle gerçekleşmektedir. AKP’nin 1 Kasım seçim vaatleri arasında bulunan taşeron çerçevesinde asıl işlerde çalışanların kadrolu istihdamı konusu hükümet programında yer almamaktadır.

Kamusal Sağlık Giderek Daralırken Sağlık Piyasası Genişletiliyor!

  1. Hükümet programında öne çıkan başlılardan biri ‘Sağlık Endüstrilerinde Yapısal Dönüşüm Programı’dır. Bu çerçevede,” sağlık endüstrisi alanında üretim yapacak KOBİ’lere yönelik finansal destek mekanizmaları geliştireceğiz. Buralarda üniversite-sanayi işbirliğini artıracak ve şirket kümelenmelerini özendireceğiz (64. Hükümet Programı s.113) denilmektedir.

Sağlığın piyasalaştırılmasının bir diğer ayağı olan ve özünde kamudan özel sektöre kaynak aktarımı anlamını taşıyan Kamu-Özel Ortaklığının devam ettirileceği de ilan edilmektedir: “Kamu ve özel kesim işbirliği alanında halen dağınık bir yapıda olan mevzuat, tek bir çerçeve kanunla düzenlenecektir (s.85). Kamu-Özel Ortaklığı çerçevesindeki bazı uygulamalara kamusal yarar açısından dava açılmasının önü de bu şekilde kesilmek istenmektedir.

Kadınlara Kırıntı Verilip İş Güvenceleri Ellerinden Alınıyor!

“Doğum nedeniyle ücretsiz izinde geçen sürelerin memuriyet kıdeminde değerlendirilmesini sağlayacağız. İşçi ve memur tüm çalışan kadınlarımıza doğuma bağlı olarak ilk çocukta 2 ay, ikinci çocukta 4 ay, üçüncü ve üzeri çocukta 6 ay yarı zamanlı, tam ücretli çalışma hakkı ve çocuğun okula başlama yaşına kadar kısmi süreli çalışma hakkı tanıyacağız (64. Hükümet Programı s. 54).

Oysa SES Olarak Toplu Sözleşmeye Dair Taleplerimiz şöyledir:

-Ücretli doğum izni 6 aydan 1 yıla çıkarılsın. Çoğul gebeliklerde doğum ve süt izinleri artırılsın. Doğumdan sonraki bir yılda da süt izni uygulaması düzenlensin.

-Kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin ücretsiz doğum izni süresinde kademe atlama ile ilgili tüm süreçlerinin herhangi bir kayıp oluşturmadan devam etmesi sağlansın.

-Annelik deneyimi olan kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçileri için esnek çalışma değil erken emeklilik düzenlensin.

Özelleştirmeler devam!

“Özelleştirme uygulamalarını, uzun vadeli sektörel öncelikler çerçevesinde belirlenmiş bir program dâhilinde sürdüreceğiz” (64. Hükümet Programı s.83).

Bilindiği gibi özelleştirme pratikleri doğrudan satıştan kamu-özel ortaklığına dek geniş bir çeşitlilik göstermektedir. Yukarıda değindiğimiz gibi AKP Hükümeti kamu-özel ortaklığını genişletmenin yanı sıra doğrudan satış şeklindeki özelleştirme biçimlerinin de uygulanması planlanmaktadır.

Sonuç olarak;

-Uzun zamandır özellikle kamu sağlık alanında devam eden döner sermaye ve performansa dayalı çalışma esnek ve güvencesiz çalıştırma biçimi kamu hizmetlerinin tümüne yaygınlaştırılmak istenmektedir. Güvencesiz çalıştırma özellikle kadın ve gençlere yaygınlaştırılmak istenmektedir.

-Taşeron çalıştırmaya ek olarak özel istihdam bürolarından işçi kiralanması uygulaması kapıdadır. Hükümet patronların talepleri doğrultusunda işçi ve emekçilerin iş güvencesini budamak için hazırlık yürütmektedir.

-Asgari ücretin düzeyi yoksulluk değil açlık sınırının altında kalmaya devam etmektedir. Hükümetin Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na önereceği 1300 TL kesinlikle kabul edilemez bir rakamdır.

-AKP’nin 1 Kasım seçim vaatleri arasında bulunan taşeron çerçevesinde asıl işlerde çalışanların kadrolu istihdamı konusu hükümet programında yer almamaktadır.

– Sağlığın piyasalaştırılmasının bir diğer ayağı olan ve özünde kamudan özel sektöre kaynak aktarımı anlamını taşıyan Kamu-Özel Ortaklığının devam ettirileceği de ilan edilmektedir.

-Kadınların sosyal hakları çocuk doğurma şartına bağlanmış görünmektedir. Kadınlar özellikle güvencesiz ve esnek çalıştırma konusunun hedefidir.

-Kamudan özele kaynak aktarımında bir araç olan Kamu-Özel ortaklıkları çeşitli kamu hizmeti alanlarında daha geniş biçimde kullanılacaktır.08.12.2015

 

MERKEZ YÖNETİM KURULU