OHAL’DE YEREL DEMOKRASİ

TÜM BEL-SEN Merkez Yürütme Kurulu’nun 09.11.2017 tarihli basın toplantısı metnidir

uygulaması ile karşılaşmayalım.

15 Temmuz Fetöcü darbe girişimi sonrası OHAL ve KHK rejimi ile başlatılan ve aslında yıllardır AKP Genel Başkanının rüyalarını süsleyen tek adam yönetim biçimi adım adım inşa edilmektedir.

AKP, tek adam rejimi anlayışıyla belediyeleri seçilmişler yerine atanmışlarla yönetmeye karar vererek genelde hak ve özgürlükler rafa kaldırıldığı gibi demokrasinin en önemli basamağı olan yerel demokrasi de ayaklar altına alındı.

16 Nisan anayasa referandumunda, söz konusu rejim değişikliğine ilişkin, HAYIR diyen biz emek ve demokrasi güçlerinin bugünlerde, özellikle iktidar partisine ait belediyelerde yaşananları görünce tek adam rejiminin ülkeyi nerelere sürükleyeceğinin tespiti ve bu konudaki ısrarımızın haklılığının ortaya çıkmış olmasına sevinmek mi, üzülmek mi gerekiyor?

AKP devletin tüm kurumlarını Tek Adama bağlı birer hükümet birimine dönüştürürken belediyeleri de aynı zihniyetle seçilmişler yerine atanmışlar eliyle yönetmek istiyor.

20 Temmuz OHAL ilanı ile birlikte önce seçimle alamadığı DBP  Belediyeler de , halkın iradesiyle  seçilen ve her an her saat Sayıştay’ın ve hükümet denetçilerinin denetimine tabi tutulmalarına rağmen hiç bir kanunsuzluk ve yasa dışılığa rastlanmayan 104 belediyeden 94 belediyeye kayyum atanarak halkın iradesi gasp edildiği gibi belediye eş başkanları da cezaevine konulmuştur.

Atanan kayyumların ilk icraatları,  on yıllardır kent halkına hizmet üreten üyelerimiz belediye emekçilerini ihbarlarla, hukuk dışı, hiçbir ahlaki ve insani kurala bağlı kalmaksızın ihraç listelerine konularak işinden ekmeğinden etmek olmuştur. Söz konusu bu kayyumların diğer icraatlarından biri de önceki belediye yönetimlerinin  yerel demokrasi ve demokratik katılımcılık ilkelerine uygun gerçekleştirilen projelerin ve hizmetlerin ortadan kaldırılması olmuştur.

Diğer yandan, 25 yıla yakın bir süredir Büyükşehirleri yöneten AKP’li belediye başkanları her türlü ranta, yolsuzluğa anti demokratik uygulamalara, çevrenin ve doğanın tahribatına, ırkçı ve cinsiyetçi uygulamalara ve kendi değişleri ile kente ihanete varan uygulamalara karşı hiçbir hukuki müeyyideye  tabi olmamaları , halka hesap vermeden, adeta hukuktan kaçırılcasına emir ve talimatla istifa ettirilmeleri,  ülkemiz genel ve yerel demokrasisinin nasıl yok edildiği ve demokratik özgür seçimlerin hiçbir anlamının kalmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.

Belediyeler, sınırlı da olsa yerel deki kamusal politikaların belirlenmesi ve uygulanmasıyla görevli ve yetkili kılınmış, yöneticileri halk tarafından doğrudan seçilmiş kamu kuruluşlarıdır. Diğer bir deyişle DEMOKRASİNİN kilometre taşlarıdır.

Belediyeler, katılım, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi temel ilkelerin en yaygın biçimde yaşatılması ve uygulanması gereken kurumlardır. İnsan odaklı, bilimsel ve ortak aklın rehberliğinde şehircilik ve planlamaların yapıldığı hizmet kurumlarıdır. Çağdaş, yaşanabilir, meydanları, yeşil alanları, sanatsal ve kültürel mimarisi ile tarihsel mirasının, geçmişten geleceğe aktarılmasında kamusal görevi ile YAŞAYAN KENTLER kurulmasında en önemli rolü üstlenmiş kurumlar olarak temel görevler ve sorumluluklarla yetkilendirilmişlerdir.

Son günlerde, herkesin gözleri önünde belediyelerde yaşananlar, ‘’Metal Yorgunluğu’’ ile ifade edilecek kadar basit bir olay değildir.

01.09.2016 tarihinde çıkarılan 674 sayılı KHK ile 94 belediye başkanı görevden alınırken,  son dönem de İstanbul, Ankara, Bursa ve Balıkesir gibi büyükşehirler başta olmak üzere beş il de belediye başkanları, görevlerinden el çektirilmiştir. Farklı nedenlerle daha önce de istifa eden veya boşalan belediyeler de dikkate alındığında ülkemiz nüfusunun yüzde 43’nün yaşadığı kentler artık atanmışlar eliyle yönetildiğine, dolayısıyla sandık iradesi, demokrasi gibi kavramların tamamen ortadan kaldırıldığına şahit oluyoruz.

OHAL uygulamaları ile olağandışı yol ve yöntemler devlet idaresinin yönetim şeklinin temel aracı olmuş, mevcut Anayasa dahi zorlanarak, anayasal sınırların dışında bir yönetim biçimiyle tüm toplum karşı karşıya bırakılmıştır.

Belli ki bu uygulamalar önümüzdeki günlerde de birçok belediye üzerinde devam ettirilecektir.

5393 sayılı Belediye Kanunu ve ilgili hükümleri bile ülkenin her yerinde aynı biçimde uygulanmayıp, isteğe ve keyfiyete dayalı olarak, bir kişinin iradesi ile uygulanır olmuştur.

AKP siyasal kimliği ile seçilmiş belediyelerde, yıllardır sürdürülen gerici-rantçı emek ve emekçi düşmanı belediyecilik politikalarının sorumluluğu ve günahları sadece istifa eden belediye başkanlarının üstüne yıkılarak 23,5 yılın üstü örtülemez.

İ. Melih Gökçek başta olmak üzere, İstanbul, Bursa gibi büyükşehirler de AKP’li belediye başkanlarının rant odaklı, gerici belediyecilik uygulamaları AKP’nin yerel yönetim anlayışı ve politikalarından bağımsız değildir. Tersine yıllardır bu politikalar bizzat parti merkezinden övgülerle desteklenmiş ve kamuoyu ile de paylaşılmıştır.

“İstanbul ‘a ihanet ettik” diyenlerle  kentlerimizin   doğasıyla, kültürü – tarihsel dokusu , şehirleşme ve planlamalarla bilim ve akıl dışı uygulamalara imza atarak şehirlerimizi, yaşanabilir olmaktan çıkaranlar aynı siyasal görüşün mensupları değil midirler.?

Ankaralıyı her yağmurdan sonra adeta denizle buluşturan şehircilik örnekleri, toplu taşıma sisteminin çağın gereklerine uygun modernize edilmesi gerekirken bir çileye dönüştüren, milyarlarca liranın yatırım adı altında ucube yapı ve görsellere ayırarak yeni rant kapıları oluşturan, en temel kamusal hizmetleri,  dahi en pahalı biçimde Ankaralıya kullandıran , Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugünlere Ankaralıya emanet edilen AOÇ’nin talan edilerek yapılaşamaya açılmasını; yine Ankara’nın akciğerleri olan ODTÜ ormanlarının yandaşa kıyak rezidanslar ve AVM’ler uğruna bir gece yarısı katledilmesine göz yumanları bir istifayla af mı edeceğiz? Sanatın içine tükürenleri, kadınları aşağılayan zihniyeti yok mu sayacağız?

Binlerce çalışanı mobbing, şiddet vb. uygulamalar ile işinden görevinden edenleri bir istifa ile af mı edeceğiz?

Başta üyelerimize ve diğer çalışan emekçilere yönelik, iş akdinin fesinden tutun da keyfi uygulamalarla yüzlerce kilometre ötede, çalışma koşullarının olmadığı, en insani ihtiyaçların bile karşılanamayacağı noktalarda görevlendirilmelerini özellikle kadınların ve engelli kadınların şehir merkezine 200 km uzaklıkta ,kuş uçmaz, kervan geçmez yerlere sürgün edilmelerini nasıl unutacağız;

İşyerinde uğradığı mobing nedeni ile eşi ve çocuğunun gözleri önünde intihar teşebbüsünde bulunan ve yıllarca tedavi gören üyemizi arkadaşımızı nasıl unuturuz.? Ankara büyükşehir belediyesi ve bağlı genel müdürlüklerde imzaladığı TİS sosyal denge sözleşmesi ile çalışanlar arasında yaptığı ayrımcılığı, yandaş sendikanın üyelerine 840 TL İ.Melih Gökçek ‘e biat etmeyen  sendikamız üyelerine 120 TL ödeyerek yarattığı haksızlığı nasıl unuturuz.

TÜM BEL-SEN üyelerinin uğradığı haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı belediye yönetimine açtığı on binlerce davayı nasıl unutacağız.?Kazanılmış dava sonuçlarını uygulamayan kendince hukuku askıya alanları, kazanılan bu davalardan dolayı kurumu milyonlarca lira zarara uğratanları gerçek bağımsız yargı önüne çıkartamadan hiçbir şey olmamış gibi davranıp, tüm bu anti demokratik hakka – hukuka uygun olmayan icraatlarını ve yarattığı tahribatları yok mu sayacağız?

Özellikle AKP’li ve istifa ile boşaltılan bu belediyelerde bizlerin yaşadığı bu kadar olumsuzlukları suç saymayanların, ancak “eğer istifalar gerçekleşmezse gereğini yaparız” diyenlerin ellerindeki belge bilgileri savcılıklara bildirmemeleri nasıl bir hukuk anlayışı ve neyin halktan saklanmasıdır. Bunların açık şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması gerekmiyor mu?

Biz biliyoruz ki, bu kentlerde yapılan yağmanın, yolsuzlukların, halka ve emekçiye düşman gerici-rantçı belediyecilik uygulamalarının hepsinde istifa eden belediye başkanları kadar AKP’nin de kendisi suçludur. Bu nedenle söz konusu bu istifalar ne o belediye başkanlarını ne de siyasi iktidarı sorumluluktan kurtaramaz, yargı önünde hesap vermekten alı koyamaz.

Kentlere ve belediye emekçilerine yapılan bu ihanetlerin hesabı, fermanlarla yaptırılan istifalarla değil, tarafsız ve bağımsız yargı karşısına çıkıp hesap vermekten geçer. Yine boşaltılan yerlere atama yapma yerine demokratik işleyişin önü açılarak kent halkının kendisini yönetecek kişileri seçmesinin ortamı sağlanmalıdır.

Sonuç olarak, ülkemizin tüm sorunlarında olduğu gibi, yerel yönetimlerde de yaşanan sorunların, yolsuzlukların veya usulsüzlüklerin çözümü seçilenlerin görevden alıp yerlerine atanmışları getiren, merkezileşme ve otoriterleşme müdahaleleri değil, tersine bağımsız yargı ile korunan, halkın denetimine açık, şeffaf, katılımcı ve özgürlükçü bir demokratik işleyişin yaygınlaştırılarak, hiçbir gerekçeye sığınmadan OHAL değil hangi HAL de olursa olsun DEMOKRATİK işleyişin ve acilen DEMOKRASİNİN güçlü bir şekilde işler hale getirilmesi gerekmektedir.

 

ATANANLAR DEĞİL, SEÇİLMİŞLER YÖNETSİN,

GERİCİ VE RANTÇI DEĞİL, HALKÇI DEMOKRATİK YEREL YÖNETİMLER

OHAL DEĞİL, DEMOKRASİ İSTİYORUZ.

TÜM BEL SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Yorum yaz

Yazacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra onaylanmaktadır.