HENÜZ ÇOK GEÇ OLMADAN UMUDU BÜYÜTELİM

TÜM BEL-SEN Genel Başkanı Ömer Salih EROL’un 25.12.2015 tarihli basın açıklamasıdır.

Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine ülkemizin toplumsal barışa ve kardeşliğe en çok ihtiyaç duyduğu bu süreçte maalesef ki her geçen gün daha da sertleşen çatışma süreciyle toplumsal kutuplaşma ve ayrışma büyütülmektedir.

Güneydoğu bölgesi başta olmak üzere Kürtlerin yaşadığı birçok kentte hemen her gün kadın, çocuk, yaşlı demeden yurttaşlarımız yaşamlarını yitirmekte; evler, dükkânlar kullanılmaz hale getirilmekte; halka hizmet üretmesi gereken okullar, hastaneler gibi kamu kurumları polis karakolları ve askeri karargâhlar haline getirilmekte; kitlesel gözaltı ve tutuklamalar ile polis devleti uygulamalarıyla bölgede insanca yaşam imkân ve olanakları her geçen gün daha fazla gasp edilmektedir.

Her geçen gün daha da derinleşen bu faşizan uygulamalar batıda da en ufak bir hak arama talebine, basın açıklamasına gaz bombalı saldırılarla, muhalif gazeteciler ve aydınların da dahil olduğu kitlesel gözaltı ve tutuklamalarla ve dahi metropollerdeki yargısız infazlarla eşgüdümlü bir şekilde sürdürülmektedir.

Ülkenin birçok kentinde yurttaşların günlük barınma, beslenme hatta nefes alabilme gibi en temel insani ihtiyaçlarını dahi bin bir zorlukla idame edebildiği ve yine ülke genelinde bir korku iklimi yaratılmaya çalışıldığı bir konjonktürde birçok demokratik kurum ve idare de fiilen işlemez hale getirilmektedir. Söz konusu bu kurumların en başında da Sendikamızın örgütlülük alanındaki yerel yönetimler yani belediyeler gelmektedir.

Yurttaşların toplumsal yaşama ve demokrasiye katılımının ilk ve en önemli halkası olan yerel yönetimler böylesi bir süreçte tarihsel ve güncel rolünü oynayamamakta, halkın kendi kendini yönetebilmesinin demokratik kurumsallaşmaları olması gereken belediyeler maalesef ki işlemez hale getirilmekte, yerel yönetim emekçilerinin çalışma koşulları her geçen gün daha da ağırlaşmaktadır.

Sendikamızın örgütlülük alanı olan yerel yönetim kurumları bölgede adeta işgal edilmiş durumdadır. Tek seferde yirmi günü bulan sokağa çıkma yasaklarıyla kentlerde temizlik, su, elektrik, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetler durma noktasına gelmiş haldedir.  Önlerinde halka hizmet sunmak için zabıta, itfaiye araçları olması gereken belediye kurumları polis panzerleri ve askeri araçlarla adeta birer karargâha dönüştürülmüştür. Emekçiler, günlük olarak ölüm tehlikesi olmadan iş yerlerine ulaşıp hizmet üretebilme olanaklarını dahi yitirir hale gelmiştir. Belediye başkanları başta olmak üzere hemen hepsi üyemiz olan onlarca belediye emekçisi gözaltı ve tutuklamalara maruz kalmıştır. Yani bölge belediyelerinin hemen hepsinde her hangi bir kamusal hizmetin üretilebilmesi ve ya her hangi bir sendikal faaliyetin sürdürülebilmesinin imkân ve olanakları kalmamış haldedir.

Oysa biz Tüm Bel-Sen olarak yıllardır, parlamentoda bulunan 4 partinin üçünün de parti programında yer alan AB Yerel Yönetimler Özerlik şartına konan çekincenin kaldırılmasını talep ettik. Bu talep yerine getirilmiş yani ülkemizde yerel demokrasi gelişmiş olsaydı, bugün birçok sorun çözülmüş olurdu.

Değerli Arkadaşlar,
Ülkenin bir bölgesinde bunlar yaşanırken, Fırat’ın batı tarafında da hayatın normal akışında devam etmesi pek tabi ki beklenemez. Binlerce yıldır birlikte yaşadığımız, ortak değerler yaratıp aynı kaderi paylaştığımız kardeşlerimiz, mücadele arkadaşlarımız, eşimiz, dostumuz, yakınımız her sabah ölüm korkusuyla uyanıyor, kendilerini özgürce ifade etme ve yönetme gibi en temel insan hakları gasp edilmeye çalışılırken ülkenin bu tarafındakilerin bir şey olmuyor diyerek günlük hayatına devam etmesi mümkün mü?

En başta insani bir duyarlılık olarak bu insanlık trajedisine sessiz kalamayız. Ama sadece bu değil; bunun yanında bu sürecin bir bütün olarak ülkenin bir korku imparatorluğuna esir edilme girişimi olduğunun da farkındayız. İşte yaşıyoruz en ufak bir demokratik talebimizi veya tepkimizi ifade etmemiz bile polis coplarıyla, gaz bombalarıyla engelleniyor. Her geçen gün daha da otoriterleşen mevcut iktidardan farklı düşünen, düşündüğünü ifade edenlerimiz, halkın haber alma özgürlüğü için haber yapan gazetecilerimiz hiçbir hukuki gerekçe olmadan gözaltına alıp tutuklanıyor.

Emekçi halklarımız sakın unutmasın; “bir ülkede demokrasi ayaklar altına alındığında, ikiz kardeşi gibi çalışma hakları da paramparça edilir”. 1980 faşist darbesi işe sendikaları kapatmaktan başlamıştı. Bunları unutmadık.

Biliyoruz ki önce sokağa çıkamaz hale getirirler, sonra gözaltı ve tutuklamalar ile devam edip; iş güvencemize ve ekmeğimize saldırılar. AKP hükümetinin bu süreçte kamu emekçilerinin çalışma koşullarının esnek ve güvencesiz olmasına dönük açıklaması da bu gidişatın en somut kanıtıdır.

Sonuç olarak yaşanılanlar ortadır: AKP iktidarı tarafından ülkenin bir bölgesine adeta savaş dayatırken; ülke genelinde de faşizm kurumsallaştırmaya, sömürüyü çok daha derinleştirmeye çalışılıyor. Çatışma, şiddet ve kan üzerine kurumsallaştırılan bu siyasetin düşmanlık söylemi ve uygulamalarıyla toplumsal farklılıklar ayrışmaya, bu topraklardaki tarihsel kardeşlik kopuşa doğru sürükleniyor.

Unutmamak gerekir ki emek, barış ve özgürlük üçlemesi sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Birini kaybettiğinizde aslında tümü yok olur. Demokrasiye sahip çıkmadığımızda, diktatörlük rejiminin ilk aşaması tamamlanmış olacak, ekmeğimize ve özgülüklerimize saldırı daha fütürsuzlaşacaktır.

Bunun için başta örgütümüz olmak üzere, tüm halklarımız gelinen bu noktaya karşı ses çıkarmalı ve içinde bulunduğu her alanı özgürlük ve demokrasi için mücadele mevziisi haline getirmelidir.

Değerli Arkadaşlar,
Buradan bir kez daha haykırıyoruz. Henüz dönülmez noktaya gelinmedi. Bütün bu yaşananlara rağmen bu topraklarda, sorunların demokratik yollardan, müzakereyle ve diyalogla çözülebilmesinin hem maddi hem de toplumsal olanakları hala var.

Bu olanakları da yitirmeden gelin bu çatışma sürecine son verin; demokratik kurum ve kuruluşların özgürce çalışmasına izin verin; hukuksuz yere tutukladığınız belediye başkanları, demokratik kurum temsilcileri, gazeteciler, aydınları serbest bırakın. Bırakın insanlar düşüncelerini özgürce ifade etsin, iradelerini özgürce ortaya koysun.

Halkların iradesine saygı duyun, bu iradenin ilk ve önemli temsiliyeti olan demokrasinin beşiği belediyeler tarihsel ve güncel rolünü oynayabilsin, halkın özgürce kendini yönettiği demokrasi kurumları olarak çalışsın, emekçiler başta olmak üzere bütün yurttaşlar hak ve özgülüklerini her hangi bir kısıtlama olmadan özgürce kullansın.

Bırakın yeniden yaşam kazansın, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine bütün halklarımız el ele yeniden barış güvercinleri uçursun.

Hala bir umut varken gelin çok geç olmadan hep birlikte bu umudu büyütelim.
Biz yerel yönetim emekçileri hala umudun takipçileri olduğumuzu göstermek ve tüm toplumda umudu büyütmek için 29 Aralık 2015 Salı günü üretimden gelen gücümüzü kullanıyor ve iş bırakıyoruz.
Çocuklarımız ölüm feryatlarının değil mutluluk kahkahalarıyla büyüyüp aydınlık bir geleceğe yürüsün diyen tüm emekçileri ekmeğimize, demokrasiye, barışa ve özgürlüklerimize yönelik bu topyekûn saldırıya karşı hep birlikte duralım diyerek bizlerle birlikte iş bırakmaya; halkımızı da hizmet alımı yapmayarak demokratik tepkisini ortaya koymaya davet ediyoruz.
ÖLÜME KARŞI YAŞAMI
SAVAŞA KARŞI BARIŞI SAVUNUYORUZ

Yorum yaz

Yazacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra onaylanmaktadır.