24 HAZİRAN’ DA EMEĞİMİZİ, GELECEĞİMİZİ VE HAKLARIMIZI ÇALANLARA SANDIKTA #T A M A M DİYECEĞİZ.

Bir yıl önce mayıs ayında 10. Olağan kongremizi yaparak göreve geldik.

Göreve geldiğimizde, ülkemiz OHAL ve KHK zulmü ile demokrasiden hak ve özgürlüklerden hızla uzaklaşmış ve ağır siyasi bir iklime girmişti.

Hukuk- adalet sistemi ile yargı bağımsızlığı OHAL şartlarına uyarlanmış, iktidarın talimatlarına göre şekillenmiş, demokrasiden ve demokratik işleyişten bahsedilemeyecek yeni bir rejim inşası hızla devletin tüm kademelerinde kurumsallaştırılmaya başlanmıştı.

Demokrasinin temel taşı niteliğinde olan yerel yönetimlerin seçilmiş başkanları yerine kayyımlar atanmış, bir kısmı da çeşitli gerekçelerle istifa ettirilmiş, ya da görevden el çektirilmişti.

Ancak burada AKP yine kendi siyasal sorumluluğunu gizlemek adına “metal yorgunluğu” diyerek gözyaşları içerisinde görevden zorla istifa ettirdiği Ankara- İstanbul, bursa, Balıkesir ve daha birçok il ve ilçe belediye başkanlarının kente ve kentliye karşı görevleri süresi içindeki usulsüzlükleri, yolsuzlukları da yargıdan kaçırmış, hesap vermek ten korkmuştur. Böylece kentlinin vergileri ile oluşan bütçenin kime nasıl harcandığı, ihlallerdeki olumsuzluklar, yolsuzluklar , “metal yorgunluğu” adı ile çürümeye terk edilmiştir.

Yine seçilmiş siyasi parti başkan ve Milletvekilleri tutuklanmış ve cezaevlerine konulmuşlardır.

Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle milletvekilliği düşürülen bir Türkiye yine bu dönemin siyasi olgunluğunu ve demokrasi anlayışını ortaya koyması açısından önemli bir veridir.

Ülkenin nüfus yoğunluğu bakımından yüzde 50’nin üzerinde bir kesimi, artık atanmışlar la yönetilmekte demokrasi, mevcut yasa ve anayasa olağandışı uygulamalar ile rafa kaldırılmıştır.

Bu süre içinde yine, gazeteciler, akademisyenler, hukukçular, avukatlar, öğrenciler ve sendikacılarla birlikte toplumun düşünen kesimleri ile yazarı – çizeri ve üniversiteli genç aydınlık beyinler ötekileştirilerek, suç oluşturma yöntemleriyle susturulmaya, etkisizleştirilmeye çalışılmış, bu baskıcı ve otoriter uygulamalar ne yazık ki, halen de sürdürülmektedir.

AKP’nin, darbe ile mücadelesi,  gerek emek alanına, gerekse de toplumun tüm muhalif kesimlerine ilişkin ciddi bir cadı avına dönüştürülmüştür.

Örgütlü bir kötülük ile tüm yaşam alanlarımız gün be gün kuşatılmakta, siyasal iktidar kendinden olmayanları ayrıştırarak, toplumda derin faylar oluşturmaktadır.

Bilime ve laik yaşama karşı kamusal alan gerici, mezhepçi ve tekçi anlayış ve ideolojilerle dönüşüme tabi tutularak dizayn edilmiş; hem siyasal alanda hem de ekonomik alanda gerici ve rantçı düzeni meşrulaştırılmak adına her boyutuyla bir sömürü düzeni kurumsallaştırılmaya çalışılmıştır.

Emeğe karşı rantçı bir düzen kurmak için;  tek adam çift parti ittifakı, kamu kaynaklarımızı, fabrikalarımızı yani halkımızın 90 yıllık emeği ve alın teri ile oluşturulan tüm birikimler ve değerleri özelleştirilme adı altında haraç-mezat yandaş sermaye sınıfına satarak ekonomi alanında adeta bir talan düzeni yaratmıştır.

Oluşturulan bu talan düzeniyle ülke ekonomisi bataklığa sürüklenmiş halkın bütçe hakkı elinden alınarak yok sayılmıştır.

Kurulmak istenen yeni tek adam rejiminin ekonomik kaynağı olarak kamu kaynakları ipotek altına alınarak t.varlık fonu adı altında hiç bir kurumun ve bireyin denetleyemeyeceği adeta paralel yeni bir bütçesi oluşturulmuştur.

Hukuk güvenliği KHK’lar devreye sokularak kaldırılırken, yarınlar kaygısı ülkede yaşayan tüm muhalif kesimler için temel bir sorun olarak öne çıkmaktadır.

Çalışma yaşamı ve iş güvencesi gibi çok temel ve anayasa ile güvence altına alınmış olan haklar, bir gece yarısı çıkarılan KHK’lar ile çalışanların elinden alınarak çalışma yaşamı, piyasa koşullarına terk edilmiştir.

Esnek, güvencesiz, kısmı zamanlı, kiralık çalıştırma vb. Uygulamalar ile çalışanların geleceği ellerinden alınmıştır.

Temel hak ve özgürlükler ile sendikal haklar, OHAL bahanesiyle valiliklerin keyfiyetine teslim edilmiş, hukuk dışı kararlar ile grevler yasaklanmış, sokaklar ve parklar gibi kamusal alanlar istenildiğinde yasaklanabilir olmuştur.

Devlet olmanın evrensel kuralları, diplomasi, dış ilişkilerde tamamen yok edilmiş, günlük siyasi çıkarlar uğruna berhava edilmiş, içerde ve dışarıda düşmanlaştırma politikaları uygulanmış, kendinden olmayanı hedefe koyan bir derin stratejisizlik programı ile ülkenin itibarı ve ilişkileri yara almıştır. İtibar meselesi, sadece sarayın akıl almaz harcamaları ve şatafatı ile kurtarılmaya çalışılmaktadır.

Ortadoğuda emperyalist paylaşım savaşının, bir aktörü haline getirilen ülkemiz, yıllardır bir arada yaşayan halkların birbirini düşman olarak görmesine, kan ve gözyaşının coğrafyamızda her geçen gün artmasına neden olmuştur.

Dördüncü kuvvet olan medya üzerindeki baskılar, en yoğun dönemini geçirmiş, kapatmalar, ekran karartmaları, baskılar ile medya da tek sesli bir döneme geçilmiş, iktidarın istediği kadar yayın ve söz hakkı ile kendi medyasını oluşturmuştur.

 

Saygıdeğer basın emekçileri,

16 Nisan referandumunun şaibeli sonuçlarına uygun düzenlemeler yine bir gecede meclisten geçirilerek demokratik, parlamenter sisteme son verilmiştir.

OHAL’ın ilanı ile olağan dışı yöntemlerin kullanıldığı bu dönemde, Yerel yönetimler işkolunun kuruluş amacındaki yerel, demokratik ve katılımcı işleyiş yukarıda özetlemeye çalıştığımız uygulamalar ile ortadan kaldırılmıştır.

Sendikal örgütlüğümüze yönelik yıllardır yapılan yok etme ve etkisizleştirme politikaları, OHAL ve KHK’larla doruk noktasına ulaşmıştır.

Kayyım atanan belediyelerde, üyelerimize yönelik fişleme, açığa almalar ve ihraçlarla sendikal örgütlülüğümüz doğrudan hedef alınmış, yandaş sendikanın yetkilileri tarafından bizzat oluşturulan listelerle üyelerimiz istifaya zorlanmış, istifa etmeyenler, baskıya direnen üyelerimiz, ihraç listelerinde kendilerini bulmuştur.

Nitekim kayyum ve yandaş sendika yöneticilerinin ihbar ve oluşturdukları listelerle 1300 devlet memuru üyemiz ile 430 sözleşmeli üyemiz belediye emekçisi bir gece çıkartılan KHK’larla ihraç edilmişlerdir.

Bu keyfiyet ve hukuksuzluk ne yazık ki binlerce üyemizi etkilediği, işsiz bıraktığı gibi, seçimle alamadıkları belediyelerde de aynı zamanda yandaş sendikalar eliyle Akp’nin siyasal kadrolaşmalarının da önünü açmıştır.

Kayyım atanan belediyelerde bu hukuksuzluklar yaşanırken, ülkenin farklı illerinde de, yandaş, sarı ve kontra yapı ve sendikacılar tarafından, çoğu yerde de kamu gücü kullanılarak yine sendikamız hedef alınmış, ihbar, kara propaganda ve eylemlerle üyelerimiz üzerinde korku, baskı kurularak istifaya zorlamalar had safhaya çıkartılmıştır.

Bu genel baskı ve etkisizleştirme politikalarına,  birde iş yerinde kendisine biat etmesini istediği sarı ve yandaş sendikaların örgütlenmesini isteyen kimi belediye başkanları da tüm olanaklarıyla destek sunarak sendikamıza karşı baskı ve yok etme politikalarıyla aynı cephede buluşmuşlardır.

Bazı belediye başkan ve yöneticilerinin kamusal yetkilerini de kullanarak üyelerimizi, zorla sendikamız üyeliğinden istifaya zorlamaları yine bu dönemin OHAL uygulamalarının ülkede gelinen durumun çarpıcı örneklerini oluşturması bakımından manidardır.

Ancak bu gayri ahlaki tutum, söylem ve baskılardan geçici ve kişisel haz alanlar, ülkedeki demokrasi ve emek mücadelesini bölen, sekteye uğratanlar tarihin kara sayfalarında ki yerlerini alacaklardır.

Bizler, 28 yıllık emek ve demokrasi mücadelesinde her türlü baskı ve zora göğüs germiş, ağır bedeller ödemiş, ‘haklar yasalardan önce gelir’ şiarına inanmış,  fili ve meşru mücadele anlayışı ile bugünlere gelmiş emekçileriz.

Buradan sesleniyoruz; ülkemizin karanlıktan kurtulması için aydınlık yarınları yaratarak,  çocuklarına onurlu bir gelecek bırakma sözü vermiş ve bu uğurda tüm demokratik ve meşru hak alma mücadele yöntemlerinde ısrarcı olan sendika üyelerimiz ve örgütlülüğümüze karşı kamu gücünü kullanarak müdahale etmekten vazgeçin.

Yerel yönetimlerde;  bu ve benzeri tutumları olan belediyeleri ve yöneticileri önümüzdeki yerel yönetim seçimlerinde halkımız ve emekçiler nezdinde teşhir etmeye, emekçi düşmanı ve anti-demokratik tutumlarını deşifre edeceğimize hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Yerel de bunlar yaşanırken, genel de de,16 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ve Erdoğan rejiminin işleride ezilenlerin, emekçilerin ve ötekileştirilen tüm toplumsal kesimlerin verdiği mücadele sonucunda kötüye gittiği içindir ki;

Akp çareyi erken baskın seçimde bulmuştur. Ülkeyi, 24 Haziran da yapılacak ve demokratik parlementer sistemi ortadan kaldırmayı hedefleyen, tek adama dayalı yeni bir yönetim biçimiyle karşı karşıya bırakacak seçimlere götürme kararı almıştır.

Ve adı seçim ise, yer de Türkiye olunca seçim kararı ile birlikte seçim rüşvetleri ve vaatler de hemen miting alanları  ve meydanlara taşınmıştır.

“…daha çok demokrasi, daha çok ifade özgürlüğü, daha çok hak ve özgürlükler, daha çok yargı bağımsızlığı ve ekonomide refaha ulaşma gibi sözler bizzat tek adam tarafından dillendirilir olmuştur.

Manifestolar ve vaatlerinde, toplumda 16 yıldır yapılamayanların faturasını başkalarına kesercesine alan gezilerek ifade edilmeye başlanmıştır.

Emekçilerin hak talepleri, ekonomik kayıplarına ilişkin istemleri her seferinde “mali disiplini bozar” gerekçeleriyle ötelenirken, oy alma telaşı ile vergi indiriminden tutunda, çok kapsamlı, vergi afları bu süreçte devreye sokularak başta sermaye sahipleri olmak üzere, ranttan geçinenler memnun edilmeye çalışılmaktadır.

Ancak,  ekonomide de çok ciddi hasarlar meydana getirecek ve yine bir avuç sermaye grubu rantiyeci dışında emekçi halk kitlelerinin sırtına binecek yeni yükler ile ülkemiz içinden çıkılamaz bir ekonomik tabloyla karşı karşıya bırakılmaktadır.

Ekonomik krizi seçim avantajına dönüştürme, paramızın hızla değer kaybetmesini iktidar değişikliğine bağlama, AKP’ nin seçimleri manüple etmeye çalışmasından başka bir şey değildir.

Kurdaki hızlı yükseliş durdurulamazken, tüm temel tüketim maddelerine gelen zamlarla emekçilerin alım gücünü aynı büyüklükte düşürmüş ve yoksulluk kat be kat artmış, ücretlerimizin hızla erimesine neden olmuştur.

Açlık sınırındaki artış son 15 yılda 4 kat artmış, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi, insanca yaşayabilmesi için gereken harcama tutarı en az 5872 lira olarak hesaplanmıştır.

Değerli arkadaşlar,

Bir başka ve önemli sorun da imar affı ile gündeme taşınmıştır.

Kaçak yapılaşmalarla ilgili her çıkarılan imar affı, hazine ve tarım alanlarının işgaline sebep olduğu gibi, çarpık kentleşmeye de yol açtığı aşikardır.

Kıyılarımız, ormanlarımız, mera ve doğal koruma alanlarımız talan edilerek rantiyeye kurban edilmektedir.

İmar barışı adı altında, şehir planlama ve tasarımı, plansız yapılaşmaya ve beton yığınlarına çevrilerek siyasi gelecek ve iktidar menfaatlerine kurban edilmiş kentlerimizin adeta rant alanlarına dönüştürmesine sebep olmuştur.

İmar aflarının,  kentlerimizi yaşanmaz hale getiren, tarihisel birikimini ve doğasını yok eden, depreme dayanıksız, denetimsiz kaçak yapılaşmaları legal hale getirmenin dışında bir anlamı olmamıştır.

Bu aflar neticesinde, kentlerimiz plansız, çarpık ve güvensiz yapılaşmalarla büyümüş, toplumsal yaşamda da yeni birçok sorunu beraberinde getirmiştir.

İmar barışı adı altına sunulan bu af da yine özünde, ekonomik getirisi üzerinden değerlendirilmiş, boşalan devlet hazinesine kaynak olarak dönüşen bir yasaya evrilmiştir.

Boğazın talan edilmesi ve inşaat sektöründeki durdurulamaz kar hırsı nitekim gece yarısı önergesiyle af kapsamına alınarak asıl barışın kimlere yarayacağı gün yüzüne çıkmıştır.

İktidar açısında oy ve ekonomik getirisinin dışında kente ve kent yaşamına hiç bir katkısı olmayacak bu af uygulaması, yeni çevresel sorunlarla, doğal ve kültürel mirasın yok edilmesi, kaynakların tüketilmesi kentlerin talan edilmesinin dışında bir anlamı olmayacaktır.

Nitekim, kaçak yapılaşma ve çarpık kentleşmenin sonuçlarını sağnak yağışlarda meydana gelen su baskınlarıyla görmek mümkün.

Başta metropol şehirlerimiz olmak üzere, her yağış sonrası denize dönen, can ve mal kayıplarına neden olan kentlerimizin bu günkü durumu;  kent yönetiminin beceriksizliğini ve kente karşı işlenen suçları gözler önüne sererken, yine aynı zevadın bu durumu sadece iklim değişikliğine bağlayan söylemleri gerçeği yansıtmadığı gibi, şehircilik aklı ve bilminden de ne kadar uzak olduklarının kanıtı olmaktadır.

Kentler kaçak yapılaşmaları af la değil, evrensel şehircilik kuralları, alt yapısı ve insan odaklı planlamalarla inşa edilmelidir. Şehirler dokusu ve hafızasının korunmasıyla, doğaya ve çevreye olan saygı anlayışı ile ve daha az betonlaşma anlayışı uygulandığında yaşanabilir olur.

Özetle, kentler yok edilirken, kent ve çevreye karşı işlenen suçlarda bu af ile ortadan kaldırılıyor, gayrimeşruluk yasal statüye kavuşturulmuş olurken, geleceğimiz, kıyılarımız, ormanlarımız, temiz su kaynaklarımız ve doğamız bir bir yok ediliyor.

Böylece, çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya idealimiz her geçen gün biraz daha fazla elimizden alınıp götürülmektedir.

AKP’nin 16 yıllık icraatlarında ülkemizi ekonomik ve siyasi açıdan uçuruma sürüklediğinin açık belgesi olarak kamuoyuna sunulan manifestosu bu nedenlerle aslında yapamadıklarının bir itirafıdır.

Bu nedenle değişime olan ihtiyaç çok acil ve elzemdir.

Adalete, hukuka, laik ve demokratik cumhuriyet ile yeniden tüm farklılıklarımızla birlikte barış içinde insanca yaşayacağımız bir yönetim anlayışına, bunu oluşturacak ve yaşamla buluşturacak olan politikalara ve programlara derhal geçilmelidir.

Bu nedenle:

1-Hak ve özgürlüklerimiz, iş güvecimiz, özgür toplu pazarlık hakkımız ve grev hakkımız yasal güvence altına alınmalıdır.

2-Çalışma yaşamının uluslar arası normlara uygun hale getirilerek, çalışma yaşamı içerisinde ki ayrımcılığa son verilmelidir.

3-Tüm çalışanları ek göstergeleri 3600 olmalı ve ek ödemelerimiz emekliliğe yansılatılmasına.

4-Ücretlerimiz üzerindeki vergi adaletsizliğine ve adil olmayan vergi dilimi uygulamasına son verilmelidir.

5-Sendikal örgütlenme üzerindeki idari ve siyasi baskılara derhal son verilmeli ve sendikal örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller derhal kaldırılmalıdır.

6-İstihdamdaki kadın  – erkek eşitliği sağlanmalı, devlet ve yasaların gücü ile eril devlet, bürokrasi ve erkeğin kadına yönelik baskı, şiddet, taciz, tecavüz ve her türlü mobinge karşı kadın örgütlerin katılımıyla yasal düzenlemeler yapılmalı ve yaşamsallaştırılmalıdır.

7-Zorunlu bireysel emeklilik uygulamasına derhal son verilmelidir.

8-OHAL uygulamasına derhal son verilmeli ve KHK’larla işinden, ekmeğinden olan ve bu uygulamalarla oluşan tüm mağduriyetler sonuçları ile birlikte çok acil olarak ortadan kaldırılmalıdır.

9- Demokratik parlamenter sistem yeniden; halk için- adalet için tüm toplumsal kesimlerin temsiliyetini sağlayacak biçimde, katılımcı ve demokratik bir siyasal anlayış ile toplumsal ve siyasal yaşamımıza kazandırılmalıdır.

10- Adil ve eşit bir seçim yarışının olması için sandık güvenliği sağlanmalı ve seçmenlere gözdağı veren söylem ve tartışmalar sonlandırılarak halkın iradesinin özgür ve adil bir şekilde sandığa yansıması için gerekli önlemler acilen alınmalıdır.

Özetle sıraladığımız sorunlar ve taleplerimiz 24 Haziran da ki seçimlerde de bize rehber olacaktır. Biz yerel yönetim emekçileri başta olmak üzere, tüm kamu emekçileri 16 yıldır her türlü baskı -zulüm politikalarına ve uygulamalarına maruz kaldığımız akp+ mhp ittifakına oy vermeyeceğiz.

Tek adama biat etmeyeceğimizi, kula kulluk etmeyeceğimizi çığlığa dönüştürüp sandığa taşıyacağız.

Haklarımızı gasp edenlere tamam diyecek, sandıkta oylarımızla hesap soracağız.

OHAL gölgesinde yapılacak bu baskın –adil ve eşit olmayan seçimde, sendikalara, meslek odalarına, emeklilere, kadınlara, öğrencilere, işsizlere, köylülere düşen görev; 16 Nisan referandumunda başlatılan ‘hayır bitmedi sözümüzü’, 24 Haziran da #tamam diyerek kimi seçmeyeceğimizi veya kime oy vermeyeceğimizi bilinçlere çıkararak ve sandığa taşımak, sandıklara oyumuza dolayısıyla geleceğimize sahip çıkmak olmalıdır.

Unutmayalım ki;

Geleceğimize, doğamıza, işimize ve ekmeğimize sahip çıkmak;  çocuklarımıza yaşanabilir bir ülke ve güneşli güzel günleri yaratmak, yine bizim ellerimizdedir.

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ,

YAŞASIN SENDİKAMIZ TÜM BEL SEN,

YAŞASIN KESK.

MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Yorum yaz

Yazacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra onaylanmaktadır.